Türkiye’nin ilk kadın F-16 pilotu; “Her şey ‘Gelin sizi uçuralım’ ile başladı”

Türkiye'nin ilk kadın F-16 pilotu Berna Şenol. Fotoğraf: Haber Aero

Berna Şen Şenol, Türkiye’nin ilk kadın F-16 pilotu. Davet üzerine Hava Kuvvetlerine katılan Şenol, ilk olmanın zorluklarını yaşadı, ancak pes etmedi. Öncü oldu.

F-16 pilotu olmaya nasıl karar verdi? İlk kadın olmanın ne tür zorluklarını yaşadı? Asker-sivil pilot arasında farklar neler? Askeri eğitimlerde nasıl zorluklar yaşanıyor? Tek pilot uçmakla iki pilot uçmanın farkı ne? Şu an SunExpress’te kaptan olarak görev yapan Berna Şenol, çok özel anılarını Haber Aero’ya anlattı.

“Hava Harp Okulu, derslerimde başarılı olduğum için bana davetiye gönderdi”

Aslında bu serüven 25-30 senelik sürece dayanıyor. 1993 senesinde Hava Harp Okulu’na girerek başladı. Baktığımızda beni buna öncesinde hazırlayan çok şey olmuş. Bazen ‘burada olmalıymışım’ dediğiniz bir şey bu. Dinamik bir kişiliğim ve havacılık merakım var. O sebepten bu faktörler benimle birlikteymiş küçüklüğümden beri. Bu bir tesadüf eseri başladı. Bu varmış, ama farkında değilmişim. Bu bir şeyleri tetikliyor. Dönüm noktalarınız oluyor hayatta. 1993 senesinde lise eğitimimde de başarılı bir öğrenciydim. O zamanlar bize inek öğrenci derlerdi. Çok çalışırdım gerçekten. Seviyordum ders çalışmayı. O zaman üniversite sınavlarında belli oranların üzerine Hava Harp Okulu davetiye gönderiyordu. Beni de başarılı bulup bana davetiye gönderdi. Davetiyede; “Gelin sizi uçuralım” yazıyordu. Müthiş bir şey. Bahsettiğim yıllar 30 sene öncesi. O zaman havayolları falan yok. Şimdi herkes havayollarında uçmaya çok alışkın. O dönemde böyle başladı. Uçmayı denemek istedim. Denediğim anda baktım “Burası benim hayatımın sonuna kadar kalmak istediğim yer” dedim. Uçaktan inmek istemiyorum. Öyle başladı serüven.

“3’ncü sortide 9G’yi geçtim”

Aslında ilk olmamadan kaynaklı engel varmış önümde. Ben farkında değildim. O zamanlar önümde örnek olan hiç kimse yoktu. Ben Harp Okulu’na giren 2’nci dönem kadınlardanım. O zamanlar benim önceki ekibim 1’nci sınıf öğrencileriydi. Örnek yoktu, ama insanı motive eden duyguları oluyor. Ben kendi iç sesimi dinledim. Onunla hareket ettim. Beni orada devam ettirdi o. Süreç içerisinde Harp Okulu 4 sene. Sonrasında 2 sene Hava Harp Okulu’nda Endüstri Mühendisliği okudum. Uçuş eğitimiyle beraber devam etti. Sonra 2 sene uçuş eğitimi arkasından da pilot olduktan sonra jet eğitimi başladı. Jette hiç kadın olmadığı için F-16’da meşhur bir sorti vardır. 3’ncü sorti. Yani 9G sortisi. 9G yiyorsunuz ve yemek zorundasınız ve kaydediliyor. Uçağın içerisindesiniz ve kameralar falan o kamera sistemi sizin 9G yediğinizi kaydediyor. Mecburen o sorti oluyor. Diyorlarmış ki, “3 sorti uçar gider.” Kendi aralarında böyle bir espri olmuş. Sonra ben 3’ncü sortide 9G’yi geçince değişik bir durum oluştu. Beklenti benim 3 sorti uçmammış. Sonra devam edince simülatöre gidiyorum oradaki görevliler diyor ki, “Üsteğmenim ne zaman kalıyorsunuz? Ne zaman gidiyorsunuz?” “Ben buradayım. Siz de buna alışın artık.” diye diye bir alışma süreci oldu.

“Önümde bana yol gösterecek bir kadın pilot yoktu”

Benim önümde rol modelim bir örnek yoktu. Bana şimdi çok normal geliyor. Hiç kimsenin önünde bununla ilgili istatistik yok. Kadınlar yapamaz mı? Yapabilir mi? Bunun için birçok teste girdik. İşte “G” laboratuvarımız var. Test merkezi gibi. Tam merkezden döndürülüyorsunuz ve “G” kuvveti uygulanıyor. Orada mesela diğer arkadaşlarım sadece 4’ncü sınıf bittikten sonra o sınava giriyorlardı. Biz Harp Okulu süresince ara ara bu sınavlara girdik. Acaba yapabilirler mi kadınlarımız diye bir ikna süreci oluyor. Aslında yapabilir mi değil de yapamaz herhalde üzerinden bir ikna oluyor. Yani kendinizi yapacağınıza ikna etmeniz gerekiyor. O yüzden havacılık hep bir eğitimin sonucunda olan bir şey. Eğitim sürecinde de bir öğretmenle uçuyorum diyor ki, “Evet bu kız güzel uçuyor” diyor ve anlatıyor. Diğer öğretmenim de görmek istiyor ve bir de onu ikna ediyorsun. Belli bir noktadan sonra öyle bir nokta geliyor ki herkes ikna oluyor. Acaba kadınların hepsi yapabilir mi durumuna dönüyor. O noktada kişiselleştirmeden herkesin yapabileceği bir hattın açılması gerekiyor. Bana özel, ona özel veya başkasına özel değil yapmak isteyen varsa kadın ya da erkek bakmadan standartlarımızı belirleyip cinsiyet bir standart içerisinde yer almamalı. Fırsat eşitliği. Kim yapmak istiyorsa, o standartları karşılıyorsa o yapabilmeli. Kadın için ekstra yapsın değil ya da yapmasın değil standart neyse o olsun.

 

Türkiye’nin ilk kadın F-16 pilotu Berna Şenol, ordudan emekli olduktan sonra sivil pilotluk için SunExpress Havayollarında göreve başlamış. Fotoğraf: Haber Aero

 

“Hava Kuvvetleri’nden Binbaşı olarak ayrıldım”

Hava Kuvvetleri’nde 15 yıl görev yaptım. Sonrasında sivil havacılığa geçtim. Binbaşı rütbesiyle ayrıldım. Daha sonra Yarbay olarak tekrar Hava Kuvvetleri’ne döndüm. Biz çok dinamik bir işi yapıyor olmamıza rağmen düzen insanıyız. Oradaki düzenden yeni bir düzene geçmekte zordu. Hava Kuvvetleri’nden sivil havacılığa geçmekte zordu. Sivil havacılıktaki düzenin yenisini tekrar Hava Kuvvetleri’ne dönmekte çok zor bir süreç. Ama Hava Kuvvetlerimizin ihtiyacı olduğu için o dönemde onu yapmaya razı olduk. Ben Hava Kuvvetleri’ne öğretmen olarak döndüm. Uçuş öğretmenliği yaptım. Orada birçok öğrenci aldık. Hava Kuvvetleri’nde öğrenci seçimlerine ve sonrasında yetiştirilmesinde öğretmenlik yaptım. O da çok keyifli bir şey. Ben öğrencileri çok seviyorum. Sevdiğim bir şeyi anlatmak, öğretmek bana müthiş keyif veriyor. O da çok güzel bir dönemdi benim için.

“Kadın F-16 pilotu olmak insanlara tuhaf geliyordu”

Bana çok normal gelen bir sürecin insanlar tarafından normal olmadığının düşünülmesi beni zorladı. Ben Hava Kuvvetleri’ne girdiğimde normal bir şey yapıyorum diye düşünüyordum. Arzum, F-16 pilotu olmaktı. O süreç insanlara tuhaf geliyordu. “F-16 pilotu olmak istiyorum” dediğimde devre arkadaşlarımdan, “Berna yapma, olmaz o iş” diyenler oluyordu. Hava Harp Okulu’ndayken daha en başlarda yaklaşım böyleydi. Bunun neden anormal olduğunu anlamaya çalışmak beni yordu. Sonrasında bunun herkes için çok yeni olduğunu fark ettim. Her gittiğim yerde de “Farkındayım sizin için anormal durum bu. Ama ben ilk defa geliyorum sizin filonuza” diyordum. Çünkü her gittiğim birlikte bunu en baştan dejavu gibi yaşıyordum. “Sizin için yeni bir şey ama benim için ilk değil. Ben halledeceğim” diyordum. O yüzden de orada görev neyse, standart neyse hepsini aynı şekilde uygulayarak çok net olarak dikkat ederek, hatta gönüllü olarak birçok şeyin diğer arkadaşlarımın gözünde standardize edilmesini sağladım. Yeni görevler çıkıyordu, bazıları çok uzun oluyordu ve ailenizden ayrı kalıyordunuz. Mesela gidip 1-2 hafta arazi şartlarında kalmanız gerekiyordu. Öyle görevlerde gönüllülük esasına göre oluyordu. “Kim gitmek ister?” Sorusuna ilk ben el kaldırıyordum. “Ben gideceğim komutanım” diye ısrar ediyordum. Kabul edilmesi için ısrarcı oluyordum. Ayrıca kendi koşullarımı, sistemin koşullarını zorlayarak ve kendimi de bu şartlara adapte etmeye çalışarak o dönemi geçirdim.

 “Jet uçağı uçurmak için derece yaptım”

Benim dönemimde 12 kadın pilot adayı ile birlikte 200 tane de erkek aday vardı. 17-18 yaşlarındaydık ve kendimizi ifade edebileceğimiz zamanlardı. Buradaki ortalama 200 kişiden yarısı pilot olabiliyordu. Pilot olan 100 kişinin de yarısı jet pilotu olabiliyordu. Bunun da yarısı F-16 pilotu olabiliyordu. O zamanki kadın adayların yarısı pilot olabildi. Ben 100 kişi içinde 2’nci oldum. O zamanlar Çiğli’de eğitimler devam ediyordu. Orada 3 tane uçak var. 2’nci uçaktan sonra 3’ncü uçak jet uçağı ve yüksek performans jet uçağı olduğu için 2’nci uçaktan sonra jet ve kargo uçağı olarak ayrılması gerekiyordu. 2’nci uçaktan sonrası karar aşamasıydı. Orada “ Kadınlarımız bir dursun. Öndekiler bakalım jet pilotu olabilecekler mi?” dediler. Kadınları kargoya ayırdılar. Orada şiddetle bütün öğretmenlerime karşı çıktım. Çünkü zaten ben o 2’nci uçağı derece yaparak bitirdim ve jete gitmek istiyorum. Jete gidebileceklerin sıralamasına da girebiliyorum. Cinsiyet ayrımıyla yapılan işleme hepimiz karşı çıktık ve nitekim Hava Kuvvetleri dedi ki, “Evet! Sıralama içerisindeymiş. O zaman bu arkadaşımızı da jete gönderelim.” İkna için derece yapıyor olabilmek önemli bir şeydi. Orada da öncü olduğunuz için bariyerleri aşmak kişisel olarak yüksek performans da gerekli oluyordu.

“İlk solo uçuşumu hiç unutmuyorum”

İlk solo (yalnız) uçuşu herhalde çok değişik bir tecrübe olduğu için insanda yer ediyor. Unutulmuyor. Benim ilk solu uçuşumu Çiğli’deki ilk uçağımız SF-260 ile yaptım. Tekrar orduya göreve döndüğümde de ona öğretmen olarak gittim. Belki de o yaşadığım duyguların da etkisi olmuş olabilir. Çok seviyorum o uçağı. Solo için belli uçuş yapmanız gerekiyor. Sonra öğretmeniniz sizi solo uçuşa bırakıyor. Bana solo uçuşu yazdıklarında acayip bir rüzgâr çıkmıştı. Limit içi değildi. Bekliyorum. Bir gün bekledik, ikinci gün bekledik üçüncü gün geldi artık uçmak istiyorum. Rüzgârın açılıp kapandığı aralıklar oluyor. Şimdi uçuş açıldı dediler. Nasıl koşuyorum, nasıl koşuyorum… Çünkü kapanabilir tekrar. Hemen uçak başı yaptık. Sonrasında uçtuk. Ben ilk Harp Okulu’na girdiğim zamanda F-16 istememin sebebi tek başına havada uçuyor olmaktı. Siz uçarken arkadan başka öğretmenlerde takip ediyor. O kadar mutluyum ki düz uçamıyorum. Telsizde, “Berna bir problem mi var?” diyorlar. Bende takip ettiklerini bilmediğimden, “Yok hocam” diyorum. Zannediyorum ki havada tek başınayım. Çok büyük mutluluk hissetmiştim.

“F-16 uçuşunda kendinizi kuş gibi hissediyorsunuz”

Eğitim sırasında devre olarak ikiye ayrılıyoruz. Uçaklarla ilgili sıkıntıdan dolayı iki dönem olması gerekiyor. Önce uçan ekip bizden 1-2 ay önce gitmişti. Oraya gittiğimde ben ilk F-16’yla kendi devremi gördüğüm zaman müthiş hayranlıkla bakmıştım. O uçak insanı çok heyecanlandıran bir uçak. Belinize kadar tamamen can fanusun içindesiniz. Hiçbir referans yok. Allah bana kanatlar verdi uçuyorum gibi hissediyorsunuz. Eliniz kolunuz sanki kanat gibi oluyor. O duygu size geçiyor. O yüzden solo ve F-16 uçuşumu hiçbir şeyle karşılaştırmıyorum. Havada tek başına ve kendinizi kuş gibi hissediyorsunuz. Bunun avantajı ve dezavantajı var. Tamamen kendi duyularınızla uçtuğunuz için hemen duyu kaybına sebep olabilen bir uçak aslında. F-16’yla ilk solo uçuşum yaklaşık 1saat 26 dakika sürdü.

“Motor susturup kanopiyi açana kadar görev bitmemiştir”

F-16’nın birçok fazları var. Multi fonksiyonel bir uçak. Hem hava-yer hem hava hem hava-hava uçuyor. O yüzden her faz yeni bir fazdı. 9 aylık bir eğitim süresince hiçbir gün “Ben oldum. Tamam. Bu uçak bitti.” Denmiyor. Bizim literatürde “Ben bu uçağı yerim” gibi sözler söylenir. Hiçbir zaman F-16 için böyle bir şey söyleyemiyorsunuz. Sonrasında da F-16 size böyle bir şey söyletmez, ama her faz yeni bir eğitim hissi veriyor. 9 ay sonunda “Evet oldu. Ben bu uçakla her göreve uçabilirim” diyorsunuz. Uçağı uçurmaktan çok görevi yerine getirmeye odaklanıyorsunuz aslında. İnişe geldiğimizde tekrar uçuş yeni başlıyormuş gibi hisset deriz. “Rehavete kapılma riskli bir şeye geliyorsun” diye kendimize hatırlatırız. Asıl olay uçuşun görev tarafında. Bomba atıyorsunuz bombayı tam hedefte atmaya odaklanıyorsunuz. Hava-hava uçuyorsunuz diğer uçağı görmeye odaklanıyorsunuz. İniş en kolay kısım gibi geliyor, ama en riskli kısım oluyor. F-16 size çok uzun süre uçuş veren bir uçak değil. Benim en uzun uçuşum havada yakıt ikmaliyle birlikte İngiltere’ye gitmiştik. Yerde de yakıt ikmali de yaptık. 3,-3,5 saat civarı uçmuştuk. F-16 ile 2 Mach’ın üzerinde hız yapılıyor. Hızla yakıt oranı biraz farklı. Ne kadar hızlı gidiyorsanız, performansınız için ne kadar gaz kolu kullanıyorsanız o kadar da yakıt harcıyorsunuz. Bu seferde süre kısalıyor.

“İlk görev yerim Merzifon’dan ayrılmak istemedim…”

Merzifon’u unutamıyorum. Seneler sonra ben Merzifon’a havayolu uçağıyla inip bir etkinliğe katıldım. Oraya gittiğim zaman uçakta inip etrafa öyle bir bakmışım ki birisi gelip bana sordu; “Merzifon sizin memleketiniz mi?” dedi. “Evet. Öyle sayılır” dedim. Gerçekten Merzifon benim memleketim gibi. Hayatımın en güzel yıllarıydı oradakiler. Oraya gittiğim zaman kıtada savaşa hazır bir pilot duygusuyla gidiyorum. Oradaki ekibimiz de çok güzeldi. Ben Merzifon’u anlata anlata bitiremiyorum. Gelenler farklı gözle bakıyor. “İki tane caddesi var. Ne yapıyorsun burada?” diyorlar. Benim hissettiğim duygular var. Çok hikâye var. Çok güzel dostluklarımız oldu. Mesela havaya kalktığınız zaman iki uçak, hayatınız birbirinize bağlı. O yüzden orada bir can yoldaşlığı oluyor. Birlikte görev yaptığınız zaman havada riskli koşullar da görebiliyorsunuz. Birbirinizi kurtararak, ekip olarak görev yapıyorsunuz. Çok güzel arkadaşlıklarım, çok güzel amirlerim oldu. “Buradaki zamanın doldu gidiyorsun” dediler. “Tayin istemiyorum” diyerek form doldurmuştum. Herkes çok şaşırmıştı.

“2012’de özel havayolunda pilot oldum”

Sonra binbaşı olarak emekliliğe kadar görev yaptım. O denemde koşullar farklıydı. Pilot sayımız yeterliydi. Bir noktadan sonra uçuştan karargahlara çekiliyorsunuz. Rütbeler arttıkça yavaş yavaş geriye çekmeye başlıyorlar. Bende uçmak istiyorum. Uçma heyecanımdan dolayı yani bana leyleği getirin onla uçayım düşüncesindeydim. O yüzden emeklilikle birlikte 2012’de havayolları tercihimi gerçekleştirdim. İlk SunExpress’e geçtim.

“Askeri uçuş formatıyla sivil havacılıktaki birbirinden tamamen farklı”

Hava Kuvvetleri’nde sadece kendi canınızdan, uçağınızdan sorumlusunuz. Beraber uçtuğunuz uçaklar varsa kolunuzdan sorumlusunuz. Ama sivil havacılıkta arkada havacılıkla ilgili ilgisiz 189 kişinin sorumluluğuyla birlikte ve birlikte operasyon yapma şeklinde bir uçuş formatı var. O yüzden burası çok farklı. Hava Kuvvetlerinden farklı bir eğitim burada almanız gerekiyor. Bütün sistemlerle ilgili, sivil havacılıkla ilgili. Bunların hepsinin bir paket eğitim programı var. Uçtuğunuz uçak ve operasyonla ilgili TİP eğitimi var. Bunun sonrasında benim sivil havacılıkla ilgili en çok sevdiğim şey, bizim kapalı kapıda yaptığımız havacılık faaliyetlerini aslında herkesle paylaşıyor olmak. Oraya gelen kişiler havacılıkla ilgili olmamalarına rağmen onlara uçuş emniyeti için yerlerinde oturmaları gerektiğini. Bir şey olursa ne yapacağımızı, anlatarak onlarla ilgili bir operasyon yapıyoruz. Bana çok keyifli geliyor. Gelen yolcularımıza havacılığı sevdirmek bana çok mutluluk veriyor. Havada olmaktan korkan yolcularımız oluyor. Onları da kazanıyoruz gibi hissediyorum. Çok dinamik bir şey. Burada kontrol edemediğiniz birçok şey var. Hava Kuvvetleri’ndeyken herkes aynı orijinden devam edip aynı eğitim formatından geliyor. Ama burada beklemediğiniz birçok şey oluşabiliyor. Yolcuların sağlığı, psikolojileri, farklı durumlar oluşabiliyor o yüzden çok dinamik geliyor. Bir önceki günün aynısını yapmamaktan dolayı çok mutluyum. Her gün yeni bir uçuş yeni bir operasyon. Her gün yeni bir hava durumunda uçuyorsunuz. Ve her havada hemen hemen uçuyoruz. O da büyük keyif. Yağmur, çamur, kar, kış demeden yolcularınızı sağlıklı bir şekilde ulaştırıyorsunuz.

“Yolcu uçağıyla ilk seferimde ekiple uçuşa alışamadım”

Ordudan sivile geçtiğimde en çok iki kişiyle uçmaya alışamadım. Hava Kuvvetlerinde hep tek devam ediyordum. Şimdi iki kişinin farklı sorumlulukları var. İki tane pilotun olması aynı zamanda onların görev paylaşımını yaparak devam eden bir süreç var. Birisi uçarken birisi konuşuyor. Birisi konuşurken öteki uçuyor. Onun sorumluluk sahası var. Kokpitte bir görev bölümü var. İlk simülatör uçuşlarında çok zor gelmişti. Ben elimi atıp bunu ben yapayım. Şunu ben yapayım. Her şeyi kendim yapmam gerekiyormuş gibi hissediyordum. İlk uçuşum Almanya uçuşuydu. 3-4 tane haritayı birbirine birleştirdim. Biz çünkü Hava Kuvvetlerinde gittiğimiz şehrin rotasını göre göre, baka baka giderdik. Şimdi burada farklı navigasyonlar var. Hepsini kullanıyoruz ama yine görmek istiyorum. Büyük bir masa vardı. Çarşaf gibi o masanın üzerine koyup çizdim. Hocalardan bir tanesi geldi. “Ne yapıyorsun sen Berna?” dedi. “Hocam her yeri bilmem lazım” dedim. “Kapat, kapat şunları” dedi. O kadar rahatsız hissettim ki, orayı bilmem lazım, orayı görmem lazım. Hava Kuvvetleri alışkanlıklar her şeyi kontrol ederek, bilerek devam etme ihtiyacı hissettiriyor. Bir tek o farklı geldi. Daha sonra sivil formatta uçurmaya alıştım, çok keyif almaya başladım. Uçuş eğitimine ilk başladığım zaman teğmen gibi aynı heyecanla gidiyorum, uçağımın yelesini sever gibi dokunuyorum. Dış kontrolümü yaparken; “Evet ben geldim, birlikte uçacağız bugün, iyi misin?” diyerek iletişim kuruyorum.

“Bu kız bizi uçurabilecek mi?”

Kokpitte kadın pilot olma durumunu çok yaşamıyorum, ama yolculardan mesela teyzeler, amcalar; “Hani bu kız acaba bizi uçurabilecek mi?” sesi duyunca kabin arkadaşlarım yardımcı oluyorlar. “Amcacığım o eski F-16 pilotu uçurur merak etme?” diyerek sırtını sıvazlıyorlar. Yolcularda uçuş tecrübesi duyma ihtiyacı olabiliyor. Kadın pilotu yaşlılar değil, ama orta yaş yolcu grubu mutlulukla karşılıyor.

“Bazen kokpitte iki kadın pilot uçuyoruz”

İki kadın pilot aynı anda kokpitte olma durumumuzda oluyor. Onunla ilgili ilginç bir anekdotum var. Bir SunExpress uçuşuydu. Bir meydana gittik, orada çok eski hocalardan, emekli olmuş artık havacılığı yapmayan birisiyle karşılaştık. Onu yolculardan önce aldık. Buyurun hocam dedik. İki kadın pilotu görünce iki adım geri gitti. “Uçağı şimdi siz mi uçuracaksınız?” dedi. “Hocam çok korkuyoruz sizde gelin, kokpitte hep beraber uçalım” dedim. Gülüştük hep beraber. Sonrasında konuştuk,” Hocam sizi emniyetli bir şekilde evinize ulaştıracağız” dedik.

“En sevdiğim uçuş Bodrum güzergahıdır”

Güzergahları kabinin enerjisiyle birbirine örtüştürüyorum. Yani en çok sevdiğim güzergâh Bodrum’dur. Çünkü Bodrum yolcusu mutludur. Giden de dönen de mutludur. Böyle rahat rahat gider gelirsiniz. O yüzden Bodrum uçuşunu çok seviyorum. Operasyonun bir enerjisi oluyor. Görsel olarak da Almanya uçuşları çok yeşil. Trabzon uçuşu yemyeşil. Onlar çok keyifli. Havada güzelse müthiş keyif veriyor.

“Uçuşlar çoğaldı, yatılı uçuş sayısı azaldı”

Yatılı uçuşlarımız zaman zaman oluyor. Operasyonel ihtiyaçlarla orantılı aslında bu. Bazı yoğun dönemlerde bazı farklı uçuşlar oluyor. Mesela Gaziantep-Almanya uçuşu oluyor. Gaziantep’e gidiyoruz bir gün önceden orada kalıyoruz. Oradan Almanya’ya gidip geliyoruz. Mesela çok peşi peşine uçuşlarda oluyor. Ben İzmir merkezliyim. Mesela İzmir’den Adana’ya gidip oranın uçuşlarını yapıp oradaki görevi icra edip dönüş oluyor. Maksimum bir haftalık oluyor. Eğer bir yatı varsa onun arkasından yoğun bir uçuş oluyor. Eskiden yatılar çok farklıymış. Ayın belirli dönemlerinde yatı oluyormuş. Haftada iki veya üç uçuş varmış. Pazartesi bir uçuş varmış dönüş uçuşu Perşembe mesela. Artık öyle değil. Şimdi her yere uçuşlar çok yoğun bir şekilde devam ediyor. Hemen hemen her noktaya günlük uçuşlar var. O yüzden pek yatı olmuyor. Yatıya gittiğiniz zaman oranın yöresel tatlarını, yöresel yerlerini görmek çok keyifli bir şey. O kadar zamanımız oluyor.

“Kendi uçağımı alacağım, keyif için uçacağım”

Yakın zamanda kendi uçağımı alacağım. Onunla for fun (eğlence, keyif) uçuşları yapacağım. Uçmak isteyen çok arkadaşımız oldu. Bende onlarla uçmak istiyorum.

 

Exit mobile version