İlk gidenler Seul’de nereleri gezmeli?

Uzak Doğu’ya Türk askeri 1950’li yıllarda savaş için gitti. O günden sonra Güney Kore ile Türkiye adeta kardeş ülke oldu. Şimdi ise bizi çok seven bir ülkeyi keşfe çıkıyoruz. Son dönemde moda ve eğlencenin başkentlerinden biri olan Seul’de başlayan seyahatimiz Güney Kore’nin en önemli şehirleri, Suwan, Jeongseong, Gyeongju ve Busan ile sürecek.

Güney Kore yolculuğumuz Türk Hava Yolları ile İstanbul Havalimanı’ndan başlıyor. Yaklaşık 10 saatlik bir uçuşun ardından Seul Incheon Havalimanı’na teker koyuyoruz.

Incheon, başkent Seul’e yaklaşık 1 saat uzaklıkta yer alan ayrı bir şehir. Incheon, her daim dünyanın en iyi havalimanları arasında yer alıyor. Modern mimarisi ve sunduğu hizmetlerle adından söz ettiren meydanı keşfedip, Seul şehir merkezine doğru yola çıkıyoruz.

Seul’de 10 milyon insan yaşıyor

Seul ismi, eski Silan dilinde başkent anlamına gelen “Seorabeol” kelimesinden geliyor. Güney Kore’nin başkenti ve en büyük metropolü olan Seul’ün nüfusu bugün 10 milyonun üzerinde. Şehir kusursuz temizliği ve kaotik trafiği ile bizi şaşırtıyor.

Kore yarımadasının en uzun dördüncü nehri olan Han-gang River, bilinen adı ile Han Nehri, şehri ortadan ikiye bölerek modern ve eski şehrin sınırlarını çiziyor adeta. 1 km genişliğindeki nehir, Seul’ü aynı zamanda Çin’e bağlıyor. 2000 yıldan daha eski bir tarihi olan Seul’ün eski şehir bölgesi, Han Nehri’nin kuzeyinde; modern yapıların yer aldığı kısım ise Han Nehri’nin güneyinde kalıyor.

Seul’de eski ve yeni şehri birbirine bağlayan tamamı araç trafiğine açık olan 27 adet köprü bulunuyor. Bu köprülerin tamamı, Kore Savaşı’nın ardından inşa edilmiş. Ayrıca nehrin üzerinden 8 adet metro hattı geçiyor. Metro hatlarından biri ise, nehrin altından tünelle iki yakayı birbirine bağlıyor. Bu 27 köprü arasında en ünlüsü ise 2 katlı olan Banpo Köprüsü.

Seul’ü keşfetmeye eski şehirden başlıyoruz. 1926 yılında inşa edilen rönesans tarzı taş bina City Haul bugün belediye binası. City Haul’ün önündeki geniş oval çim meydanda çeşitli aktiviteler ve konserler düzenleniyor. Hemen çaprazında yer alan Deoksugung Sarayı’nda günde birkaç defa düzenlenen budist törenlerinden birine göz atıp, Myeong-dong bölgesine doğru yürüyoruz.

Eski şehrin kalbi Myeong-dong

Myeong-dong bölgesi için eski şehrin kalbi dersek yanlış olmaz. Tüm alışveriş ihtiyacınızı karşılayabileceğiniz mağaza ve dükkânların yer aldığı bölge, günün her saati çok kalabalık. Trafiğe kapalı caddelerde, size yerel birçok lezzeti deneme şansı sunan tezgâhlar bulunuyor. Çeşitli yöresel lezzetlerin tadına bakıp sıcak Kore insanlarının arasında keyifli bir yürüyüş yapıyoruz. Myeong-dong Tiyatrosu’nun da önünden geçerek Myeong-dong Katedrali’ne uzaktan göz atıyoruz.

Cheonggyecheon Çayı, daha önce üzeri kaplanarak yola dönüştürülmüş. 2005 yılında yenilenen bölge, şehir hayatının gürültüsünden sıkılanlar için kısa bir yürüyüşle rahatlama şansı sunan turistik bir değer haline gelmiş. Cheonggyecheon Çayı, şehirdeki pek çok tarihi ve turistik merkezin yakınından geçmesi sebebiyle, ziyaretçilerine güzel bir yürüyüşle birlikte Seul’ün önemli yerlerini keşfetme olanağı da sunuyor.

Şehrin en büyük meydanı Gwanghwamun

Biz de çay kenarında bir süre yürüyüşle Gwanghwamun Meydanı’na ulaşıyoruz. Gwanghamun “aydınlanmanın ışığı tüm dünyaya yayılsın” anlamına geliyor. Meydan bu anlamın içini doldurabilecek önemli değerlerle doldurulmuş. 1 Ağustos 2009’da yeniden tasarlanan uzun ve geniş meydana uzaktan baktığımızda yaklaşık 200 metre aralıklarla iki büyük heykel dikkatimizi çekiyor.

İlk heykelin yanına doğru yaklaşıyoruz ve 16. yüzyılda Japon yayılmacılığına kahramanca karşı koyan Kore’nin efsanevi kumandanlarından Amiral Yi Sun-Sin’e ait bronz bir heykel olduğunu görüyoruz. Meydanın hemen girişinde, sağ elindeki kılıcı ve haşmetli duruşuyla adeta “Seul’e hoş geldiniz” diyen Yi Sun-Sin, katıldığı 23 deniz savaşında Japon işgalciler karşısında hiç yenilgi almayarak eşsiz bir başarı göstermiş. 2005 yılında ulusal bir ankette de halk tarafından Kore tarihinin en büyük figürü seçilmiş.

Amiral Yi Sun-Sin’in hemen arkasındaki heykel ise Kore alfabesini oluşturan reformist Kral Sejong’a ait. Kral Sejong Kore’de en çok sevilen tarihi karakterlerden biri. Kral, 1443 yılında, Çin yazı sisteminin zorluğu ve insanların okuyup yazamamasından yola çıkarak, bilim insanlarından yeni bir alfabe oluşturmalarını istemiş.

Bilimin daha hızlı ilerlemesini ve halkının sosyalleşip çağdaşlaşmasını hedefleyen Sejong’un isteği doğrultusunda 1444 yılında Kore alfabesi tamamlanmış. Hangıl olarak adlandırılan Kore alfabesinde 14 ünsüz, 10 ünlü olmak üzere toplam 24 harf yer alıyor. Bu harflerin, Sejong’un heykelinin yan duvarlarına da kazınmış olduğunu görüyoruz.

Gwanghwamun Meydanı’ndaki küçük suyolunda ise kronolojik olarak sıralanmış tarihlerle hanedanlık için en önemli olaylar ölümsüzleştirilmiş. Meydanın sonundaysa, Seul’deki 5 büyük sarayın en büyüğü olan Gyeongbokgung’ın kapısına ulaşıyoruz. Meydan ile aynı isme sahip olan Gyeongbokgung Kapısı, Kore tarihinin acılarla dolu belleğine sahip.

Japon istilası sırasında, Kore halkının direniş ruhunu ortadan kaldırmak amacıyla, Japonlar kapıyı yıkıp yerine kendi hükümet binalarını inşa etmiş. Kapının günümüzdeki hali ise 1968 yılında ilk yerinden 10 metre geriye inşa edilmiş. Beş saray kapısı arasında en güzeli olsa da, tamamen betondan inşa edildiği için Kore hükümeti bu kapıyı ulusal hazine olarak ilan etmemiş.

Bugün, Güney Kore halkının yaklaşık yüzde 25’i budizme inanıyor. Biz de şehrin ortasında bulunan, Kore budizminin baş tapınağı olan Jogyesa’ya doğru yol alıyoruz. Tapınak ilk kez Joseon Hanedanlığı’nın parladığı günlerde, 1395’te kurulmuş. 1910 yılında ise modern bir tapınak haline getirilmiş. Rengârenk süslenmiş tapınağın bahçesinde, 500 yıllık ağaçlar bulunuyor. Tapınağın bahçesine göz atıp kısa bir süre için içine giriyoruz. Üç dev Budha heykelinin yer aldığı tapınağın içinde herkes büyük bir sessizlik içinde dua ediyor.

Ağaç işlemeleriyle ünlü Jongyesa Tapınağı’nın bahçesinde 500 yıllık ağaçlar yer alıyor.

Jogyesa Tapınağı’nın önündeki cadde boyunca Budizm sembollerinin satıldığı pek çok dükkân bulunuyor. Dua tespihleri, Budist yazıtlar, tütsüler, irili ufaklı buda heykelleri turistler tarafından birer Kore hatırası olarak ciddi ilgi görüyor.

Seul’ü gezerken, Kore kültürünü yansıtan sanat atölyelerinin, antika dükkânlarının, restoranların bulunduğu, özellikle turistler için popüler bir yer olan Insa Dong caddesine uğramadan geçmiyoruz. Günün belirli saatlerinde trafiğe kapatılan geniş caddelerde çeşitli festivaller de düzenleniyormuş.

Kore’deki ikinci büyük saray

Changdeokgung, Seul’de Joseon Hanedanlığı döneminde yapılan saraylar içinde ikinci en büyük olanı. 74 hektarlık bir alana kurulan ve 1405 yılında inşasına başlanıp 7 yılda bitirilen saray, mimarisi ve tabiatıyla diğer saraylar arasında öne çıkıyor. “Gelişen erdem” anlamına gelen Changdeokgung, saray ve içerisinde bulunan gizli bahçesi ile yüzyıllardır Korelilerin büyük miras olarak kabul ettiği bir yer.

270 yıl boyunca Joseon Hanedanlığı krallarının ikametgâh olarak tercih ettiği yapı, Kore’de en uzun süre kullanılan saray olmuş. Sarayın en önemli özelliklerinden biri binalarının çevresindeki peyzaj karışımına tam uyum göstermesi. UNESCO 1997 yılında sarayı, “Uzak Doğu saray mimarisi ve bahçe dizaynının seçkin örneği” olarak tescil etmiş ve “Kültür Mirası” listesine almış.

Changdeokgung, Kore’deki sarayların çoğunluğu gibi ahşap. Nefti yeşili ve tarçın renginin hâkim olduğu, doğal boyalarla işlenmiş motiflerle süslenmiş. Çatı kenarları taştan hayvan heykelleriyle zenginleştirilmiş. Sadeliğin ihtişamında vakur bir sessizliğe bürünmüş saraylara baktığınız anda zihiniz zamanda bir yolculuğa çıkıyor.

Kore bahçe tasarımının mükemmel bir örneği olarak kabul edilen Secret Garden yani gizli bahçe ise bizi adeta büyülüyor. Tarih boyunca pek çok kez tahribata uğramış alanın büyük çoğunluğu yeşillikten oluşuyor. Bahçede çeşitli türlerden 56 bin bitki örneği bulunuyor. Yeşillikler arasında kralın kitap okuması ve dinlenmesi için oluşturulmuş irili ufaklı çardaklar yer alıyor. Krallar buralarda bazen tek başlarına düşünür, bazen kitap okur, bazen de eşleriyle vakit geçirirlermiş.

Mayısın ilk pazarı düzenlenen tören

Her yıl mayıs ayının ilk pazar günü, Seul’de çok özel bir tören düzenlenir. Joseon Hanedanlığı’na ait bir geleneği yaşatmayı amaçlayan bu seramonide; hanedanlığın temsili kralı, sarayından çıkarak, tarih boyunca kralların birinci ibadet yeri olan Jongmyo Tapınağı’na büyük bir kalabalık eşliğinde at üzerinde gelir. Törenin bir parçası olarak da müzikler, danslar, enstrümanlar bu yürüyüşe eşlik eder. Dünyanın en eski töreni olan ve Korelilerin tarihlerine sadakatini gösterdiği bu yürüyüşe halk da büyük ilgi gösterir. Biz de o gün Seul’de bulunmuş olmamızın şansı ile bu tarihi yürüyüşe eşlik ediyoruz.

Şehre farklı bir tarihi pencereden bakabilmek için şimdiki durağımız Bukchon Hanok Köyü oluyor. Bukchon, kuzey, Hanok ise geleneksel Kore evleri anlamına geliyor. Köyün girişindeki Bukchon Kültür Merkezi’ne uğrayıp bu tarihi evlerden birinin içini gözlemlemliyor ve eskiden Korelilerin nasıl bir yaşantıları olduğu hakkında fikir yürütmeye çalışıyoruz. Tarihi sadece 100 yıl önceye dayanan köyde 100’e yakın ev bulunuyor. Hâlâ Koreli zenginlerin yaşadığı bu geleneksel evlerin bazıları müzeye çevrilmiş.

Daha sonra köyü biraz daha tepeden görebileceğimiz bir noktaya çıkıyoruz. Onlarca Hanok evinin çatısını bir arada gördüğümüz eşsiz sahne karşısında şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz. Bukchon Hanok Köyü’nün ortasında yer alan Samcheong Dong-Gil Caddesi’nde ise, binlerce yıllık bir tarihin ortasından, modern Seul şehrini gözlemliyoruz. Bu kontrast etrafımızdaki turistler gibi bizleri de büyülüyor.

Alışveriş için Dong Damon

Seul turumuzu şehrin doğu yakasındaki alışveriş bölgesi olarak adlandırılan Dong Damon bölgesi ile sürdürüyoruz. Dong, Kore dilinde Doğu; Damon ise kapı anlamına geliyor. Şehrin doğu kapısı da bu bölgede yer alıyor. Dong Damon bölgesi, sabah 10 ile gece 4 arasında 20 saat boyunca açık. Bölge alışverişe doymayan Koreliler ve turistler için birebir.

Cadde boyunca sağlı sollu çok sayıda mağazanın yer aldığı bölgenin tam ortasında ilginç mimari yapısı ile Dong Damon Design Plaza yer alıyor. 62 bin metrekarelik alana kurulmuş olan Dong Damon Plaza, içerisinde yer alan müzeler, sergi salonları, tasarım atölyeleri ile çok amaçlı kullanılan bir yapı. Binanın orta kısmındaki açık alanda ise davetler ve konserler düzenleniyor.

Seul Kulesi’nden şehir manzarası

Dong Damon’dan ayrılıp Seul Kulesi’ne gidiyoruz. 1980’de halkın ziyaretine açılan Seul Kulesi, yerli ve yabancı pek çok insanın uğrak yerleri arasında. 243 metre yüksekliğe sahip olan Namsan Dağı’nın zirvesinde yer alan kulenin yüksekliği ise 236.7 metre. Böylece kulenin zirvesine çıktığınızda Seul’ün nefes kesici manzarasını tam 479 metre yüksekten izleyebiliyorsunuz.

Son yıllarda özellikle Avrupa’da giderek yaygınlaşan köprüye kilit asma geleneği, Seul’ün en yüksek noktasında da karşımıza çıkıyor. Binlerce insanın, aşklarını ölümsüz kılmak için Seul Kulesi’ne üzerinde isimleri yazılı olan kilitleri astığını görüyoruz.

Itaewon’da Türkiye’deymiş hissine kapılıyorsunuz

Seul’de Türk izlerinin de peşine düşüyoruz. Bunun için doğru adres Itaewon Bölgesi. Yongsan-gu bölgesinde yer alan ve genellikle şehirdeki yabancıların ikamet ettiği Itaewon, Seul’ün en egzotik mahallesi. Onlarca Türk restoranı, pastane ve kafenin yer aldığı bu bölgede, Maraş dondurması ve külah ile Korelilere çeşitli oyunlar yapan dondurmacı, ülkemizden binlerce kilometre uzaktayken adeta içimizi ısıtıyor. Türk restoranlarına ve Türk yemeklerine Korelilerin çok büyük ilgi gösterdiğini gözlemliyoruz.

Türk restoranlarına çok yakın bir yerde bulunan Seul Merkez Camii’ne doğru yol alıyoruz. 1974 yılında Kore hükümetinin bağışladığı 5 bin metrekarelik bir alana; Müslüman ülkelerden gelen yardımlarla inşa edilen ve 1976 yılında hizmete açılan Seul Merkez Cami, Seul’de bulunan tek cami. 3 katlı camide erkekler ikinci katta; kadınlar ise üçüncü katta ibadetlerini yapabiliyorlar.

Modern Seul’ün merkezi Gangnam

Itaewon’dan ayrıldıktan sonra Han Nehri’nin diğer tarafına yani modern şehre geçiyor ve dünyaca ünlü Gangnam Bölgesi’ne gidiyoruz.

Dünyaca ünlü Koreli şirketlerin genel merkezlerinin yer aldığı plazaları ve ünlü markaların mağazalarının yer aldığı alışveriş caddelerini barındıran bölge, şehrin modern yüzü olarak kabul ediliyor. Her daim çok kalabalık olan bölgede, hemen her sokağın başında kurulan canlı müzik alanlarında ise genç yaşlı pek çok Koreli, enstrümanları ile kendi sokak konserlerini veriyor.

Seul’de son olarak yılda ortalama 6 milyon kişinin ziyaret ettiği Lotte World Lunaparkı’nı keşfedip, Güney Kore’nin güneyine doğru yola çıkıyoruz. Bir sonraki yazımızda trenle Suwan, Jeongseong, Gyeongju ve Busan’ı sizlere tanıtmaya çalışacağız.

 

Exit mobile version